Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
- Birbiri ardınca gönderilenlere andolsun; [Mürselat Suresi, 1]
- Derken kökünden koparıp savuranlara. [Mürselat Suresi, 2]
- Yaydıkça yayanlara. [Mürselat Suresi, 3]
- Böylece ayırdıkça ayıranlara, [Mürselat Suresi, 4]
- Zikr (vahy, öğüt) bırakanlara; [Mürselat Suresi, 5]
- Özür (suçu, eksikliği ortadan kaldırmak) veya uyarmak için. [Mürselat Suresi, 6]
- Şüphesiz, size vaadedilen gerçekleşecektir. [Mürselat Suresi, 7]
- Yıldızlar ‘örtülüp (ışıkları) silindiği’ zaman, [Mürselat Suresi, 8]
- Gök yarıldığı zaman [Mürselat Suresi, 9]
- Dağlar, kökünden sökülüp savurulduğu zaman, [Mürselat Suresi, 10]
- Ve resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman [Mürselat Suresi, 11]
- (Bu,) Hangi gün için ertelenmişti? [Mürselat Suresi, 12]
- (Mü’mini müşrikten, haklıyı haksızdan) Ayırma günü için. [Mürselat Suresi, 13]
- Bu ayırma gününü sana ne bildirdi? [Mürselat Suresi, 14]
- O gün, yalanlayanların vay haline. [Mürselat Suresi, 15]
- Biz, öncekileri helak etmedik mi? [Mürselat Suresi, 16]
- Sonra arkadan gelenleri onların izinde yürüteceğiz. [Mürselat Suresi, 17]
- İşte biz, suçlu-günahkarlara böyle yapıyoruz. [Mürselat Suresi, 18]
- O gün, yalanlayanların vay haline. [Mürselat Suresi, 19]
- Sizi basbayağı bir sudan yaratmadık mı? [Mürselat Suresi, 20]
- Sonra onu savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. [Mürselat Suresi, 21]
- Belli bir süreye kadar; [Mürselat Suresi, 22]
- İşte (buna) güç yetirdik. Demek ki, biz ne güzel güç yetirenleriz. [Mürselat Suresi, 23]
- O gün, yalanlayanların vay haline. [Mürselat Suresi, 24]
- Biz yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı? [Mürselat Suresi, 25]
- Dirilere ve ölülere. [Mürselat Suresi, 26]
- Ve onda sabit yüksek dağlar var etmedik mi? Size tatlı bir su içirmedik mi? [Mürselat Suresi, 27]
- O gün, yalanlayanların vay haline. [Mürselat Suresi, 28]
- Kendisini yalanladığınız (azab)a gidin. [Mürselat Suresi, 29]
- Üç dala ayrılmış bir gölgeye gidin. [Mürselat Suresi, 30]
- Ne gölge altında barındırır, ne (yakıcı) alevden korur. [Mürselat Suresi, 31]
- Gerçekten o, sanki her biri saray olan bir kıvılcım saçar. [Mürselat Suresi, 32]
- Her biri, sanki sapsarı erkek deve sürüleri gibidir. [Mürselat Suresi, 33]
- O gün, yalanlayanların vay haline. [Mürselat Suresi, 34]
- Bu, onların konuşamayacakları bir gündür. [Mürselat Suresi, 35]
- Ve onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez. [Mürselat Suresi, 36]
- O gün, yalanlayanların vay haline. [Mürselat Suresi, 37]
- Bu, hüküm günüdür; sizi ve öncekileri ‘bir arada topladık.’ [Mürselat Suresi, 38]
- Şayet kurabileceğiniz hileli bir düzeniniz varsa, durmaksızın bana karşı kurun. [Mürselat Suresi, 39]
- O gün, yalanlayanların vay haline. [Mürselat Suresi, 40]
- Şüphesiz muttaki olanlar, gölgeliklerde ve pınar-başlarındadır; [Mürselat Suresi, 41]
- Ve canlarının çekip-arzu ettiği meyveler (arasındadırlar). [Mürselat Suresi, 42]
- Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere, afiyetle yiyin ve için. [Mürselat Suresi, 43]
- Elbette biz, ‘iyi ve güzel’ davrananları işte böyle ödüllendiririz. [Mürselat Suresi, 44]
- O gün, yalanlayanların vay haline. [Mürselat Suresi, 45]
- (Sizler de dünyada) Yiyin ve biraz yararlanın. Çünkü siz, suçlu-günahkar kimselersiniz. [Mürselat Suresi, 46]
- O gün, yalanlayanların vay haline. [Mürselat Suresi, 47]
- Onlara: “Rüku edin” denildiği zaman, rüku etmezler. [Mürselat Suresi, 48]
- O gün, yalanlayanların vay haline. [Mürselat Suresi, 49]
- Artık onlar, bundan sonra hangi söze inanacaklar? [Mürselat Suresi, 50]